Cumartesi, Aralık 27, 2014

STİL | Zamana yolculuk

Eğer yaşayacağım zaman dilimini seçme şansım olsaydı direk 50'lere giderdim. Çünkü o yıllarda hem vücut yapıma hem yaşam algıma dair çok şey bulurdum. Zaman makinesini geriye sardığımda tüm o dönemlerin içinde evet; 50'ler benim birincim ve bunun için de kendimce sebeplerim var. :o


Öncelikle o yıllarda bir kadına en çok yakışan şey var, zarafet var! Sonrasında ise bele oturan kloş etekler, daracık kalem etekler, daracık ceketler, fiyonklar, puantiyeler var. Yüksek belli sigaret pantolonlar, babetler ve bu ikilinin en çok yakıştığı benim stil ikonum Audrey Hepburn var... <3


Görür görmez "benim olmalı!" dediğim bu etek de beni o yıllara bir yolculuğa davet etti. Evet artık 50'lerde yaşamam için çok geçti ancak "bir parça" o hissi ziyadesiyle verebilirdi. İşte ben de o parçaya kayıtsız kalamadım ve onun peşine takıldım. Kendisinde hem ruhuma hem vücut yapıma uyan şeyler buldum. <3 O sebepten yeni sezon alışverişlerim içinde de kalbimin kraliçesi olarak hala dolabımdaki yerini koruyor.


Ama tabi bu demek değil ki gelecek başka tekliflere açık değilim :p Özellikle uzun zamandır arayıp da bir türlü istediğim gibisini bulamadığım o siyah sigaret pantolon; yakın zamanda sen de bana göz kırparsan çok sevineceğim. <3
Devamını Oku

Pazar, Aralık 21, 2014

BEN HALİ | Sihir

Olanca kalabalığına, keşmekeş trafiğine, yer bulamadığın mekanlarına, yer bulduğun için kendini şanslı saydığın metrobüslerine, yürümekte bazen zorlandığın sokaklarına rağmen bir sihri var bu şehrin. Belki de o sihir sayesinde vazgeçilmez oluyor ve o sihir sayesinde insanı mıknatıs gibi kendine çekiyor.


Şehire çok gelen sihir, görünmez bir adam eliyle de bazılarına daha başka dokunup daha çok büyülüyor. Ben de o değneğin ucundan da olsa nasibini alanlardanım ve bu yüzden İstanbul'a her gidişimde kalbim ayrı atıyor. Bunu geçmişte mekik dokuduğum Ataşehir-Bağcılar rotası da değiştirmemişti, son gittiğimde çileye dönüşen Sultanbeyli-Üsküdar yolculuğum da etki etmedi. :o


Sanırım ben İstanbul'da kendimden çok parça buluyorum. Orada hayallerimi büyütüyorum. Okyanusta minicik bir damla oluşumu ve bir gün belki dalga da olurum çabasını seviyorum. Kaybolduğum sokaklarında bir şeyler keşfedip, böyle cennet köşelerinden ve albenisinden ilham alıyorum. Ve en nihayetinde yine tası tarağı toplayıp burada yaşama düşlerine kapılıyorum.


Geçtiğimiz haftasonu yine bu hayallerle yine İstanbul'da geçti. Cumartesi rotamızda bizi lezzete, yeşile ve denize doyuran Emirgan vardı. Bunların hepsine doyduğun, bir de çok sevdiğin arkadaşlarınla olduğun gün kötü olur mu... Elbette değildi.


Bir güne maksimum ne sığdırılır hırsımı da o günlük görmezden geldim. Zira ne kadar çırpınırsam çırpınayım, hele bir de cumartesi günü 'seni yeneceğim İstanbul' diyemeyecektim. :O :) Oradan oraya koşturmayı boşverdim, onun yerine günü bol arkadaşlı ve bol kahkahalı geçirdim. Ve zaten sırf o arkadaşlar bile başlı başına İstanbul'u çok ama çok sevme sebebim. <3

Devamını Oku

Perşembe, Aralık 11, 2014

STİL |Bordo

Ne zaman ki takvimler Ekim'i göstermeye başlıyor, havanın sıcak soğuk dengesi bir şaşıyor ve ağaçlar yapraklarıyla yerleri sarıya boyamaya başlıyor; işte o vakit benim içimdeki bordo aşkının kendini dışa vurma vakti oluyor.


Arada buradaki gibi değişiklikler yapsam da etkisine genelde önce tırnaklarımdan başlıyor. Hep koyu renk oje süren ben, yaz aylarında kırmızının en canlı tonlarından ton beğenirken sonbaharın gelmesiyle o kırmızılar yerini siyaha yakın bordolara bırakıyor.


Kabandan, şala çoraptan kazağa bordo gördüğüm her şeye kalbim atarken ve elim giderken, üstüne geçtiğimiz günlerde de en keyifli rutinim Modagram'da gezinirken bu eteği gördüm ve aşık oldum! Önce sepete attım sonra sabırsızlıkla bekledim ve sonra da bu şekilde kombinledim!


Renklerin psikolojimizdeki etkileri gerçekten yadsınmaz. Mesela bordo bence kışı çok iyi taşıyor. Kışın ayazını, soğuğunu siyahla görev dağılımı yaparak omuzluyor ve birliktelikleri sanki soğuk da geçirmiyor. Bu durum sayesinde bu iki renge olan aşkım kış sonuna kadar böyle sürer gider diye düşünüyorum. O yüzden bu post'u da siyah&bordo ikilisine ama en çok bordoya ithaf ediyorum. :)


Devamını Oku

Pazar, Aralık 07, 2014

GEZİ | Nostalji

Bundan yedi sene önceydi... Daha sadece 19'ken, İzmir'i çok sevip başka bir şehrin hayalini bile kuramıyorken, tüm can arkadaşlarım İzmir'deyken, üniversite için ayrılanlar da hep civardayken hayatıma Eskişehir girmişti. Planımda olmayan bir tercihin sonucuydu ve önümde koskocaman bir dört yıl vardı.


O zaman upuzun gelmişti dört yıl. Hiç bitmeyecek gibiydi. Ama bitti. Söylenerek gittiğim, zaman zaman "İzmir'i özlüyorum" diye burun kıvırdığım şehir bana dört yıldan fazlasını kattı ve birbirinden güzel bir sürü anıyla kalbimin en güzel köşesine yerleşiverdi.

Pek çok anlamda ilk'lerim oldu. Olgunlaştırdı, büyüttü, üşüttü, yeri geldi ayaklarımı yerden kesti. Ama en önemlisi de özgürleştirdi. Gerçek olan en kıymetli hayallerimin de başrolündeydi bir kere. Can arkadaşlara gelince; o kategoriye muhteşem bir üçlü daha ekledi. Giderken ağlıyordum Eskişehir'e ama dönerken daha da abartmıştım, gözlerim son gün resmen balon gibiydi.


Okul biteli ne ara üç yıl oldu onu da bilmiyorum ama şimdilerde oraları çok özlüyorum. Hep kocaman valizlerle gittiğim, soğuğunda buz kestiğim, her köşesinde öğrenci olan, her seferinde daha da güzelleşen biricik şehrime geçtiğimiz hafta yine ama bu defa minicik bir valizle gitmiştim. Sabahın erken saatlerinde de orada olunca dinlenmek yerine elimde kahvemle tüm o zamanları düşünerek nostalji yapmayı seçtim.


Zaman Eskişehir'de yine çok çabuk geçti ancak en sevdiğim tarafı bir güne yine bir sürü şey sığdı. Ama benim en keyif aldığım Adalar'ı aheste aheste turlamaktı.

Eskilere göre daha kalabalıklaşmış ama olsun, orası her haliyle benim kabulüm. Ve zaten diyenler de haklıymış. Burada geçirdiğin güzel zamanların varsa, bir şehir sana üniversite hayatından fazlasını katıp seni dışlamadan içine aldıysa kopmak gerçekten imkansızmış.

Devamını Oku