Pazartesi, Ağustos 25, 2014

BEN HALİ | Doğru


Hiçbir zaman, hiçbir durumda tek bir doğrunun varlığına inanan insanlardan olmadım. Hakkında çok asılıp kesildiğine, değil çokça parçaya; ikiye bile bölünemediği anlara çok tanık oldum, birçok kişi tarafından tartışmasız sahiplenilmesini şaşkınlıkla izledim ama bunların hiçbirine rağmen doğruyu "bir"den ibaret görmedim.



Çünkü bana göre farklı doğrular tek bir potada eriyebilir, ikisinin, üçünün beşinin karışımından bambaşka renkler doğabilir, araya saygı ve hoşgörüyü ekledi mi tadından da yenmezdi... Tatsız tuzsuz geçen şu günlerde bu inancıma daha sıkı sarılmak istedim. Bu yüzden de biraz pembeden, biraz maviden biraz da Thomas More'dan güç aldım. Kendimi iyi hissettirecek şeyler bulmaya çalıştım ki sanki doğru da yaptım :o
Devamını Oku

Çarşamba, Ağustos 20, 2014

STİL | His


Bir haftalık rehavetin ardından dönüşüme ve haftama damgasını vuran şey ayakkabılarım! Kendileri benim bu seneki doğum günü hediyelerimden biri ve benim için çok çok özeller. Rahatlık konusuna gelince; ya ben artık yüksek ökçelerle olmaya alıştım ya da bu güzeller de çok rahat. Yani gülü sevdiğim için dikenine katlanmıyorum, sadece diken varlığını pek hissettirmiyor :p


Evet bir ayakkabı benim günümü de haftamı da güzelleştirmeye yetiyor. Ve bu olay aslında ayakkabıdan öte bir durum. Ayakkabıdan çok ayakkabının hissettirdikleriyle alakalı bir durum. Onun bünyeme yüklediği aşırı doz mutluluğu yok sayamadığım gibi tüm haftama yayıyorum. :o Ve bu yüzden de his denen şeyi önemseyip bilinçaltımda ve kalbimde birinci sıramda tutuyorum.


Mesela böyle bir ayakkabının verdiği his, bir kitabın son sayfasını kapattığımda bana kalan his, bir filmin son karesinden kalan his, birini bir şeyi ilk gördüğümüzde hissettiklerimiz, sabah kalkınca, gece beynimizde günün özetini geçerken hissettiklerimiz, beklerken hissettiklerimiz, mutluyken umutluyken veya keyifsizken hissettiklerimiz... Bakınca hayattan çok büyük bir dilimi kapmıyor mu... Ya da ben mi ipleri fazla kaptırdım bilemiyorum; his hep kurgu karşısında, zorlamayla sürüklenen şeyler karşısında 1-0 galip başamıyor mu?

Devamını Oku

Cuma, Ağustos 08, 2014

BEN HALİ | Yalın

Başlığımın sebebinin yeterince aşikar olduğu yalın bir günün fotoğraflarıyla herkese merhaba! Yalın ayaklarımla fazlalıklardan arınmanın hafifliğini yaşadığım ne güzel gündü bu fotoğrafların çekildiği gün...

Günün şanslısı da ayaklarımdı. Özgürlüğün tadını alabildiğine çıkardılar. Yüksek yüksek ökçelere yuva kurmaktan bazen fena halde bıkıyorlardı, o gün olabildiğince yalın oldular.

20140803_131250

Kalbim ise bu durumu inceden kıskanıyor. Şu sıralar ama o sebepten ama bu sebepten; biraz yüklü ve bu duruma içerliyor. Kendine de çok güveniyor aslında ve kolay kolay kararmıyor ama bir an geliyor yorgun düşebiliyor. Ne iyi gelir bilemiyorum, çünkü canım hiçbir şey yapmak istemiyor. :o

20140803_131540

20140803_131420

Keşke dalga gibi bir mucize benim içime de uğrasa... Benim hiçbir şey yapmama gerek kalmadan tüm fazlalıkları yok edecek bir mekanizma bende de olsa... Yapmam gereken belki de suyu daha çok bulandırmamak adına fazlaca sormayı kesmek. Ama işte en çok da bunu yapamıyorum. Merkez üssü olarak kalbimi alsam da mantığımın kabul etmediği hiçbir şeyi ona da kabul ettiremiyorum.

Şöyle en kaymak gibi yapıp, en güzel sesli olanından bir dalga etkisi... Sanırım sadece seni istiyorum!

Devamını Oku

Pazartesi, Ağustos 04, 2014

STİL | Mucize


Okumayı hep çok sevdim ve hiçbir zaman, hiçbir dönem tek bir kitap insanı olamadım. Aynı anda okuduğum, o günkü ruh halime göre yanımda veya başucumda olan farklı kitaplarım oldu hep. Geçtiğimiz bir hafta içi de çok siyah beyaz hissettiğim, sadelikten güç almak istediğim bir gündü, ben de yanıma Justine Picardie'nin "Coco Chanel Efsanesi ve Hayatı"nı almıştım.


Fırtınanın hiç dinmediği, suların hiç durulmadığı bir hayattan bir peri masalı yaratmak, tüm zorluklardan başarıyla çıkmak, fark yaratmak, ufak şapka dükkanlarından zirveye oturmak... Chanel'inki gerçekten kitabı yazılacak, adını daha kaç yüzyıla kazıyacak bir hayatmış. Ancak tüm o ışıltılı hayata, katlanarak büyüyüp parıldayan başarılara rağmen kırık ve yalnız bir kalbi olmuş... Coco Chanel Efsanesi ve Hayatı'nda zor bir hayatın öyküsüne serpilmiş bir sürü mucize de var. Ve Chanel'in o dev mucizelerin zeminini aslında ne zorluklarla ve kendi yordamıyla doldurduğu... Gabrielle iken nasıl Coco Chanel olduğu...


Ben de bu kitapla evden çıkarken ona siyah beyazlarımı uydurdum. Bu ikilinin uyumunu, sadelikten gelen şıklığı, yalınlıkta gizli zarafeti, 'var ama yok' algısını, 'less is more' mottosunu da her zaman çok sevip şaşaaya yeğliyorum.

Aslında hayatımız boyunca oturmaya çalışan stilimiz, bizimle büyüyüp gelişiyor, ancak bir ekseni var ve o eksenden kolay kolay çıkmıyor. Ben Chanel'i okurken onunla siyah-beyazların ve yalın zarafetin ekseninde kesiştiğimizi gördüm. Bir gün belki özbeöz bir Chanel parçayla da yollarımız kesişebilir; o zaman yalın-sade bir sevinç yaşar mıyım? Hiç zannetmiyorum :)
Devamını Oku

Cuma, Ağustos 01, 2014

GEZİ | Urla'da bir Yörük



Dar ama sevimli taş sokaklar, arnavut kaldırımlar, köy kahveleri, gökyüzünü rahat bırakmış alçak yapılar, bisikletli mahalle sakini, en taze meyve sebzeleriyle sokak arası satıcılar, hafif rüzgar, tatlı bir sıcak ve tüm istediklerini elde etmiş mevsimlerin biriciği yaz... Bunlar benim Urla'yı sevme sebeplerimden sadece birkaçı. Daha fazlasını ise gittikçe keşfediyorum.


Özellikle ofis hayatıyla daha fazla haşır neşir olmaya başlayalı haftasonları kendimi daha çok sahillere, çimlere, toprağa atasım geliyor. Hele ki bazı günler aynı bu fotoğrafta olduğu gibi makyajın zerresini yüzüm kabul etmiyor. Kardeşim makyajsızlığa gardını gözlükle almış, benim gözlüğüm kafamda öyle de bir pervasızlık :p Herneyse kendimi doğa ananın şefkatli kollarına bırakma arzum yine geçtiğimiz bir hafta ortasında belirince önce namını çok duyduğum Yörük Aile Evi'nin resimleriyle teselli oldum, sonra bir baktım ki Pazar erkenden yollara düşmüşüz! :o


Post'u paylaşma tarihim aslında biraz gecikti. Ramazan dolayısıyla bir lezzet yazısı yazmamayı tercih ettim. Umarım herkes için bereketli bir Ramazan ve mutlu bir bayram olmuştur.


Yörük Aile Evi kahvaltılarıyla çok ünlü. Ancak sadece sadece kahvaltıdan ibaret bir yer de değil. Diğer seçenekler de harika bir referans olan kahvaltısıyla denenmeyi hak ediyor. Bir kere ürünlerin çoğu organik ve civardaki köy halkının mahsulleri. Bu yüzden gözlemelerden peynirlere, yumurtadan zeytine her şeyde doğallığın lezzeti vardı. Bu lezzete artık çok ender rastlamak ne kötü :o

Yörük'te kahvaltının bir diğer güzel yanı da serpme kahvaltı kültürüyle servis yapmaları. Bence ne tabakta hazır gelen sunum ne açık büfe, serpme kahvaltının tadını vermiyor veremiyor. Bence Cemal Süreya'nın mutlulukla ilişkisi olmalı dediği kahvaltı en çok evdeymiş de tüm masa donatılmış gibi yapılınca güzel. Bir de buna doğa harikası yemyeşil bir alan eşlik ediyorsa; daha fazlasına gerek yok. :)


Servise gelince; Yörük'te servis de son derece hızlı ve bilinen kahvaltı mekanlarının aksine uzun uzun bekletmiyorlar. Ki bu bence önemli bir sorun. Misal Çeşme'de Sedir'e gidin, normal bir kalabalıkta bile kahvaltı servisi için en az yarım saat bekletiliyorsunuz. Kapıda, oturabilmek için beklediğiniz süreyi saymıyorum bile. Yörük'te böyle bir sorun da yoktu, bu sorunu fazla ve ilgili personelle çözmüşler.

Günün devamı da Urla'nın enfes koylarından birinde bu yazın denizle ilk kucaklaşmasıyla geçti. Hatta o da bir başka post'un konusu olmuştu. Temmuz ayı benim için güzeldi ama bitti. Zaten doğum günüyle ve beş günlük tatille gelen bir ay kötü geçebilir mi... :)

Tatile nazar boncuğu olarak iliştirilmiş iki günün biri de bugün bitti. Benim için zor bir gündü. O yüzden yarını kolaylaştırmak için hafta sonu dileğim şimdiden hazır. Herkese mutlu ve çabucak gelecek hafta sonları! :)








Devamını Oku