Haftasonu tatillerini seviyorum. Eğer o tatilleri iki güne en verimli şekliyle yayabilmişsem daha da çok keyiflenip mutlu oluyorum. :) Benim Kasım başına denk gelen haftasonum da böyle bir tatille geçti. Teoride iş için pratikte gezme temalı olan bu tatille hem Kasım'a hem Bodrum'a merhaba dedim. :) Ancak çok yoğun ve Merkür'le beraber geri gitmelere doyamadığım iki haftadan dolayı post'unu ancak şimdi yazabiliyorum. Neyse ki şu sıralar her şey daha yolunda.
Bodrum'a gelince... Öncelikle çok özlemişim. Gitmeden önce kendime pek çok rota belirlemiştim ki bunu son bir yıldır bir seyahat defteri yardımıyla yapıyorum ve herkese de tavsiye ederim. Tek problem gaza fazla geliyorsun ve liste biraz kabarık oluyor. Ama onun dışında daha bilinçli ve planlı bir seyahat oluyor.
Biz Cuma akşamı Bodrum'da olduk ve iki günümüz vardı. Benim açımdan böyle durumlarda en son sırada gelen şey uyku ama tek başıma gezemeyeceğim için ekibin diğer bölümü de benimle hemfikir olmalıydı. Neyse ki hep beraber olduğumuzdan uyku da kapsül tadında oldu ve tatilimiz pek güzel geçti. :)
Cumartesi sabah erken sayılabilecek bir saatte yola düştük ve ilk durağımız da Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü oldu. Seyyah ve mimar olan iki sanat aşığı çiftin eseri Dibeklihan'da tek şanssızlığımız dükkanların ve galerilerin bizim gitmemizden sadece bir gün önce sezonu kapatmasıydı. Her köşesi ayrı şahane bu sanat mabedinde keşfedilecek daha çook şey vardır eminim. O sebepten Dibeklihan bir sonraki Bodrum seyahatimde -hele bir de yaza denk gelirse- liste başlarımda.
Sonrasında ise tatlı bir mola için Bitez'e geçtik ki Bitez Dondurmacısı'na uğramadan olmazdı. Köy kahvesini andıran bu dondurmacıya en son dört sene falan önce gelmiştim ve nasıl özlemişim. Bir mandalinalı dondurması var ki; o mesela özellikle hararetle tavsiye. <3
Dondurma ve Bitez'den aldığımız enerjiyle ve daha yeni öğlen olan saatten aldığımız moralle merkeze geçtik. Bitez'den sonraki durağımız Zeki Müren Sanat Müzesi oldu. "Bodrum Paşası"nın yeri ayrı şahane, içi ayrı mütevazı olan evinin her bölümünde farklı hatıralar var. Fonda Zeki Müren şarkılarıyla biraz naif, biraz buruk geçiyor bu evi gezerken zaman. Bahçesine ise ayrıca bayıldım!
Müzeden çıktıktan sonra merkezde bir kafede soluklanırken ve hala denize giren insanlara bakıp çarşaf gibi denize iç geçirirken havayı karartmıştık. Günün son bölümünü de Gümüşlük için ayırdık. Ama sanırım en büyük hatayı da burada yaptık. Zira Gümüşlük şahane, Gümüşlük bambaşka, Gümüşlük insanı duygudan duyguya sürükler. Akşamı ayrı güzeldi ama gün yüzüyle görülmesi sanki çok daha iyi olurmuş. En kısa sürede her dakikasını doya doya yaşamak istediğim bu düş bahçesi benim için Bodrum'un biriciği oldu bile.
Ve bu seyahati ilk duyduğumda "Kasım'da Bodrum mu olur" diye burun kıvırmıştım. Şimdi ise tam tersini düşünüyorum. Evet Bodrum deniziyle kumuyla ayrı güzel ama onlarsız da keşfedilecek çok şeyi varmış. İşte o keşiflerle dolu iki gün sayesinde mevsimler içinde en elimin tersiyle ittiğim sonbahara da bir renk geldi. Öyle ki ben rehavet içinde yazı falan yazamazken Kasım'ı da ortalamışız. Sonuna kadar Bodrum resimleriyle içimi ısıtırım, sonrasına da artık bakarız... :)
Herkese mutlu haftalar!
Devamını Oku