Bu aralar bir şeylerin fazlasıyla eksik olduğunu hissediyorum. Blog ıssız, ben halsiz ve kronik grip, günler de birbirinin çok aynı sanki... Sanki üstümü örtmek için sadece bir küçük battaniyem var ve ben onu neresinden çekiştirsem olduramıyorum. Bir tarafı kapatsam diğer tarafa yetişemiyorum.
Mesela bu aralar belli şeylere yetebilmek için enerjimi dibine kadar sömürürken bazı şeyler karşısında olabildiğince düz, olabildiğince halsiz kalıyorum. Zamanın dizginleri elimdeyken gayet mutlu, ipin ucu biraz elimden kaçtığında sırtını dönmüş bir isteksiz oluyorum. :o
Ve sanırım ben feragat etmek istemiyorum. Yazma saatlerimden, okuma saatlerimden, çalışma saatlerimden, ailemle arkadaşlarımla geçen zamandan... Bunların hiçbirinden vazgeçmek istemeyince, uyku denen zavallı günah keçimin de çok üstüne gidince arada bozguna uğrayan ben oluyorum. :o
Havalar soğuk, modum ve döngüm de son zamanlarda böyle ama içimi ısıtıp sıcacık yapan şeyler de yok değil. Yekta Kopan'ın bu son öykü kitabı mesela ki onu uzun zamandır bekliyordum. O hiçbir şeye yetiremediğim battaniyemi üstüme alıp bitmesin diye günlere yaya yaya bu sıcacık öyküleri okuyorum. Her birinin çabasızlığına, yalınlığına, su gibi akışına hayran kala kala sayfaları resmen ballandırıyorum. Açıkta kalan ve yetemediklerim ise bir köşede duruyor görüyorum. Ama o kadar pervasızlığın da kime ne zararı vardır ki?
Mutlu haftalar herkese...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder