Cumartesi, Kasım 30, 2013

MODA | Eski güzeldir...

Bazı şeylerin hatırası ne kadar güzel değil mi... Mesela anneden, teyzeden, anneanneden kalan bir etek, bir bluz, bir küpe, bir çanta; hepimiz için çok değerli değil mi... Hepimiz eski albümlere baktıkça onların üzerindekilere derin derin iç geçirmiyor muyuz! 'Bunların neden saklamadın' diye az mi içimiz gidiyor...
İşte bu çanta da benim için o çok kıymetli olanlardan. Epeyce özel ve eski bir tarihi olan bu çanta babamın anneme flört dönemlerindeki, taa 1986'daki yılbaşı hediyesi. Yani neredeyse bir ay sonra 28 yaşına girecek. Yani benden bile büyük! :o
Annem bu hediyeyi aldığında ne dilemiş bilmiyorum ama babam gibi bir eşi olduğu için çok şanslı olduğunu (kabul biraz da klasik bir kız çocuğu psikolojisiyle:) ) hep ona da söylüyorum. 
Ben de bir gün evlenirsem ve eşim babamın milyonda biri güzellikte biri olursa çook şanslı olacağım. Hele biraz da bu şahane zevkten nasibini aldıysa daha ne isterim! Neyse ki şans benimle, bu isteklerim gerçekleşme doğrultusunda ilerliyor... 

Herkese mutlu haftasonları!




Devamını Oku

Pazar, Kasım 24, 2013

DÜNYA HALİ | Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi


Eskişehir'e gitme kararımız kesinleşince gezmek istediğim yerlerin başında Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi geliyordu. Bu sene Mayıs ayında açılan müze Madam Tussaud Müzesi'nin Türkiye'deki ilk örneği olacaktı. Heykeller de aynı zamanda usta bir heykel sanatçısı olan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in elinden çıkınca merağım katlanmıştı.

Biz de hafta sonuna sığdırdığımız Eskişehir gezimizde ilk olarak cumartesi müzeye gittik. Ancak öyle uzun bir sıra vardı ki o gün giremedik. Bir de son zamanlarda Eskişehir'e düzenlenen turlar da artmış, tur kalabalıklarından girebilmek hele ki daha zordu. Hal böyle olunca tek umudum pazara kaldı. Ve pazar günü meraktan uyku tutmayan bünyemle 7'de ayaktaydık. :)

Pazar günü müzeyi gezebilmek için erken bir saatte sıraya girmemize rağmen biraz kuyrukta bekledik. Ama geç çıksak o gün de giremezdik. O yüzden benden söylemesi, müzeyi hafta sonu gezecekseniz erkenci olun. :)

Müzede ise beğenmediğim hiçbir şey yoktu. Gelen konukların valizleri, kabanları, poşetleri vs. koyabileceği vesityerden içeride bulunan fotoğrafçılara, seslendirme efektlerine kadar her şey çok ince düşünülmüş ve üzerine çok emek verilen bir yer olmuş. Ancak en sevdiğim yanı müzeden elde edilen gelirin engelli ve kız çocuklarının eğitimine gitmesi oldu.


Yılmaz Büyükerşen biraz da bu yüzden bambaşka işte. Sayesinde şehir hem her geçen gün daha çok sanat ve kültür kokuyor, hem de Yılmaz Hoca yoktan var ettiklerinin kazancını böyle kutsal şeyler için harcıyor.

Bir de halkını iyiye layık görmek...Yılmaz Hoca aynı zamanda halkını hep en iyisine layık görenlerden. 'Londra'nın Madam Tussaud'ı var bizim neden olmasın' diye onca işin arasında böyle ince ve kıymetli bir işe de vakit ayırabiliyor.

Biraz da müzeden kareler;



Öncelikle parlayan yüzler için özür diliyorum. Ama en çok etkilendiğim bölümlerden olduğu için paylaşmadan da edemedim. Öyle ki tam yüzlerin seçildiği gerçek görüntüde Cumhuriyet'in neden bayram olabilecek kadar güzel olduğunu daha iyi hissediyorsunuz.


Bu görüntüde şunu düşündüm: ben Ülkü Adatepe'yi hep böyle hatırlamak isteyenlerdenim.





Müzede güzel yazarlar, güzel şairler vardı.


Burası da eski Türk filmleri kokan kısımlardandı. Kılıcını kuşanan bir Cüneyt Arkın, sert ama babacan Hulusi Kentmen. Hafızamızda en çok yer edinenlerden değiller mi? :)


Gitmişim o kadar Söz Sende'ye konuk olmuşum! Biraz Balçiçek Hanım'daki program ciddiyetinden değil mi? Ne gezer; poz verme derdindeyim. :)


Beyaz ve Eskişehir. Eskişehir'de okuyan her öğrenci orayla biraz özdeşleşmiş olmak ister. Bence Beyaz o öğrencilerin hem en çalışkanlarından hem en şanslılarından.


Asil ve zarif kadın Zuhal Olcay...




Hababam Sınıfı da oradaydı. Hafize Ana her zamanki gibi güleç :) Badi Ekrem biraz yaşlanmış, Kemal Sunal bildiğimiz Kemal Sunal... Bu bölüm yüzümde en tebessüm oluşturan bölümlerden biriydi.



Yılmaz Hoca sporcuları da atlamamış. Ve burada dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var. Eskişehirspor'lu Fethi Heper profesyonel futbolcuyken profesör olmuş tek futbolcumuz. Kendisi aynı zamanda maliye profesörü. Birden çok mesleği olan insanlara ne kadar hayran olduğumu daha önce de belirtmiş miydim...



Yıldız Kenter-Müşfik Kenter. Yine aynı tevazuyla karışık zarafet yok mu tavırlarında... Ne özel insanlar,ne özel sanatçılar... 


İş dünyası da oradaydı. Sabancı'lar, Koç'lar... :) Benim favorim ise şıklığıyla ve jantiliğiyle her daim göz dolduran Rahmi Koç. :)



Gezerken bir de baktım ne göreyim; Pretty Woman'la da karşılaşmışız! :) Sandalyesini görünce hemen geçtim, hatıra fotoğrafımız oldu. :)


Barış Abi... En özlediklerimden ve özellikle biz 'Adam Olacak Çocuk' kuşağının en sevdiklerinden... Gitarıyla o da oradaydı. Ama ben yanına geçince gitarını kapatmışım. :)


Bu topraklardan bir Aşık Veysel geçmiş. Hatırası, türküleri ne büyük gurur bize, ne büyük miras... 


Çok kıymetli hekimlerimiz de oradaydı...


Görüldüğü üzere fotoğrafta aşikar bir çaba içindeyim. :) Ama yapacak bir şey yok gözü Angelina'dan başkasını görmüyor. :p


Albert Einstein ve ona ayrılan bölümün konsepti benim çok hoşuma gitti. 


Ve Mevlana... Yaşadığımız sürece ondan okuyup, ondan öğrenmek çok büyük zenginlik değil mi... (pek tabii Gülben Ergen'leşmeden. :o ) Heykelini gördüğümde aklıma bir kez daha, ilk bu geldi... 



Yılmaz Hoca aynı zamanda sarı basın kartına sahip bir gazeteciymiş. Bu da kendi heykel yaparkenki heykeli. Azerbaycan'ın müzisyen kültür bakanı var diye hep kıskanrdım ama böyle zamanlarda aklıma Yılmaz Büyükerşen'i getiriyorum. :) Onların çok kıymetli müzisyeni ve bürokratı Polad Bülbüloğlu varsa; bizim de hem sanatçı, hem gazeteci, hem akademisyen belediye başkanımız var. :)


Ve bana göre o Türkiye için misal teşkil edecek ender insanlardan. Bugüne kadar yaptığı her şey zaten hep çok özgün, çok farklı oldu. Ama bu müze bambaşka olmuş. Kıymetli emeği için ellerine sağlık... Henüz ziyaret etmemiş olanlar için de hararetle tavsiye...


Devamını Oku

Pazar, Kasım 17, 2013

BEN HALİ | Sessiz pazar


Bugün benim için ne zamandır hiç olmadığı kadar sessiz bir pazar. Gribal enfeksiyonumun verdiği yarı uyur halde bütün gün yattığımdan mı, bu ara kendi içime dönüp ne zamandır çıkamamamdan mı bilmiyorum; durgunum da...
Ne yapsam bilemedim. Kendimi dinlemeye çalıştım duyamadım, sordum yanıt alamadım. Kalabalıklar varken de değil, tamamen kendi sessizliğimde kayboldum, çıkamadım. Belki de yanıtı bende bile olmayan şeylerde kaybolmak... Bu zaman zaman size de oluyor mu...
Sıyrılmak için en yakın başlangıç yarın; yeni hafta! Hepimiz için çok güzel başlayıp öyle de devam edecek güzel bir hafta diliyorum...
Sevgiler çokça...
Devamını Oku

Cumartesi, Kasım 09, 2013

GEZİ | Hiç eskimeyen şehir


Şu anda bu postu bal peteğinde hallice gözlerle yazıyorum! :o Hafta içi iltihaplanan, yanmaktan alev topuna dönen, ben açmaya çalıştıkça inatla kapanan gözlerim sebebiyle geçen haftaki Eskişehir gezisi yazısına ancak vakit bulabildim.
Eskişehir'i bir hafta sonuna sığdırdığımız için dönüşte pestilim çıkar diye düşünüyordum ama hiç yorulmadan döndüm. Hatta giderilen özlemden dolayı olsa gerek haftaya da gayet iyi başladım! :) Gözler de artık nazar boncuğu olsun :)


Biz Eskişehir'e gider gitmez neler olmuş neler bitmiş görelim istedik ve ilk iş bir çevre yoklaması yaptık. Sonrasında ise güzel bir kahvaltının peşindeydik. Kahvaltı için de Havelka'yı seçtik. Üniversite caddesinde hemen Espark'ın yanında yer alan Havelka akşam oturması için çok keyifli; kahvaltı için de öyledir diye düşünmüştük. Ancak Ege'nin mükemmel ve çok çeşitli kahvaltılarına alışkın biri olarak bence kahvaltısı çok zengin değildi. Tabii sigara böreklerini saymazsak! Börekler hararetle tavsiye edilir, bayıldık!

  
Ben mezun olduğumdan bu yana yani iki senedir gitmiyordum Eskişehir'e. İki yıldan bu yana değişen şeyler vardı, hiç değişmeyen şeyler vardı. Mesela gondolların tur attığı, iki yanından akın akın insanların aktığı, etrafındaki kafelerin cıvıl cıvıl yaptığı meşhur Porsuk Nehri; hiç değişmemiş. Hala çok güzel!


Ellerimde torbalar :) Eskişehir'e gitmişken Espark'a uğramamak olmazdı. Nedendir bilmem sevdiğim markaların Espark'taki mağazaları hep daha çok çeşit barındırıyor. Fiyatlar da öğrenci kenti olduğu için sanırım daha uygun oluyor. O yüzden birkaç parça bi'şey kaptım :)


Madem geldik, vaktimiz de kısıtlı olabildiğince yer görmek için neredeyse her yere yürüdük. Zaten Eskişehir demek bence yürümek demek. Saat kaç olursa olsun korkmadan, adım başı her sokakta öğrenci görerek yürümek... Genç şehir havası solumak meğer ne güzelmiş. Uzağında kalınca daha iyi anlıyor insan!



Madem yürüyoruz güç toplamak lazım, enerji toplamak lazım diye yürüyüşlerimize lezzetli molalar verdik. Ve en sağdaki künefe; aklım hala onda! Benim gibi künefe sevmez birine bile künefeyi sevdirdi. Atatürk Bulvarı'nda yer alan Amcabey bu işin piriymiş de haberim yokmuş. Künefe seviyorsanız mutlaka deneyin derim! :)

Çiböreği de pek tabii ihmal etmedik. :) Ben Eskişehir'de yıllarca Papağan'ın üzerine çibörek yapan yer göremedim. Bu yüzden gittiğinizde yemek isterseniz adresiniz kesinlikle Papağan olsun. Siparişiniz gelene kadar da duvarındaki ünlü isimlere göz atarsınız :)


Son tasarımıyla inanılmaz güzelleşen Acıktım Eskişehir'e giderseniz bence mutlaka uğramanız gereken yerlerden olmuş. Doktorlar Caddesi'nde yer alıyor ve ev sıcaklığını aratmıyor. Biz de neredeyse göbek bağımızın bir kesildiği ve 25 yıldan bu yana hep en yakınlarımdan olan Özlem'le Acıktım'da buluştuk. 
Annelerimizin hamileliklerinden bu yana süren dostluğumuzda hayat bize bir jest yaptı ve bizi aynı üniversitede buluşturdu. Bu yüzden Eskişehir demek benim için biraz da en güzel çocukluk hatıram Özlem'im demek. Hasret giderdik, iyi geldi. :)



Bir hasret gidermece de kaldığım yurdun yanındaki parkta oldu. Ve içim de en çok burada bir garip oldu. Az şarkılar söyleyip, az şey yaşamadık o parkta. O gün sessizdi. O halini görünce içime hüzün çöktükçe çöktü. Neyse ki imdadıma bu tahterevalli yetişiverdi. :)



Öncelikle bu fotoğrafta güzelliğini gölgelediysem eğer Haller Gençlik Merkezi beni affetsin! :o Zira kendisi Eskişehir'in en eski ve en güzel yapılarındandır.
Sonrasında ise duvardaki fotoğrafta gördüğünüz Yılmaz Büyükerşen... Onu tanımayan var mıdır bilmiyorum ama bence olmamalı. Çünkü kendisi sadece Eskişehir'in değil Türkiye'nin başına gelen en güzel şeylerden biri. Bir şehre bir akademisyenin, bir sanatçının, bir entelektüelin, ruhu her daim genç ve dinamik 
birinin eli değince nasıl farklı olunuyor, nasıl marka olunuyor bunu gösteren genç dostu 
mükemmel bir insan kendisi.
Eskişehir'e gidince İzmir'de yaşayan biri olarak kıskanmadan edemedim. Yıllardır dikili taşı olmayan ve her şeye bir sürü bahanesi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi de umarım bu bahaneyle sesimi duyar. Başarılı olmak isteyene fırsat çok, istemeyene bahane çok. Örnek istiyorsanız da, alın size başarı hikayesi. Hem de hiç uzağınızda değil.


Son olarak da dönüş yolundan bir kare. Bir sonraki post'a dair ise bir ipucu; sonraki post'un konusu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi. 

Takipte kalın! :) Herkese sevgiler ve mutlu hafta sonları! :)





Devamını Oku

Cuma, Kasım 01, 2013

BEN HALİ | İple çekilen hafta sonu


Kasım'ın ilk gününden herkese merhaba! Umarım aşkın başaka olduğu musmutlu bir ay olur... :)
Gayet sakin giden haftaya cuma türlü aksiliklerle tuz biber ekse de keyfimi hiçbir şey bozamaz! Çünkü bugün yolculuk vakti, Eskişehir vakti! :)
İple çektiğim bu hafta sonu nihayet geldi! Yarın da Eskişehir'de olur olmaz okulumla, çarşıyla, Adalar'la, her daim canlı sokaklarla, çibörekle, tantuniyle, Porsuk'la, Odunpazarı'yla hasret giderilecek! Yorgunluğuna ise hiç aldırılmayacak! :)
Dönüşte bir dizi Eskişehir postuyla dönmeyi planlıyorum. O zaman görüşünceye kadar hoşça kalın! Herkese mutlu hafta sonları! :)
Devamını Oku