Şu sıralar yine Sait Faik'in dediği gibiyim. Yine fena halde seyahatler çekiyor içim. Ama işte düzenli çalışma saatleri olan bir kurumsal olunca, senelik izin denilen de iki haftadan ibaret olunca içim ne kadar çekerse çeksin gerçekler pek öyle olamıyor.
Hele bahar da geldi, kah Akdeniz'in mavi suları diye iç geçirip heyecanlanıyorum, kah elimde Monet'nin hayat hikayesi St. Petersburg ve Ermitaj hayalleri kuruyorum. Şu sıralarki gelişmelerden sebep her ikisi de uzak olunca ise sadece hayal kısmıyla yetiniyor kendimi yakınlardaki uzaklara atıyorum.
Benim için yakınımdaki en huzur bulduğum uzak Çeşme. Buna kendi şehirlerini olduğu gibi minicik Alaçatı'mızı bile keşmekeş yapmaya çalışan İstanbullular da, daracık sokakta yürütmeyen kalabalıklar da bunca zamandır engel olamadı. Orası hala benim biriciğim.
Son Çeşme ziyaretim de bu bol sevgimden belki, beni çok güzel ödüllendirdi. Hem üç günüme dolu dolu bir sürü şey sığdırdı, hem beni hiç yormadı. Ama hepsinden önemlisi hayatım boyunca hatırlayıp gülümseyeceğim bir sürprize ev sahipliği yaptı.
Fotoğraflar ise bu keyifli günden. Alaçatı'nın ilk başta kalabalığıyla korkutan ama aralarına daldıkça daha bir sakinleşip şirinleşen sokaklarından. Bayılarak giydiğim bu pantolonum ise Modagram'dan. Sezon sonu indiriminde yakalamıştım, çok da iyi yapmışım. Rahatlığı ve boyuna çizgileriyle hem bahar kombinlerime hem minyon vücut tipime ilaç gibi geldi :p
Bir ilaç da bu aralar çok yoğun hissettiğim bahar yorgunluğuma arıyorum, bilen? Akşam saat dokuzda kapanmaya başlayıp sabah açılmak bilmeyen gözlerime çaresi olan?
Neyse ki haftasonuna sadece bir gün kaldı. Ve herkese şimdiden mutlu haftasonları :)