Çarşamba, Haziran 13, 2012

-BEN HALİ | Altın Kelebek'in ardından


Bir haftadan fazla bir süredir yoktum ki sanılmasın son yazdıklarıma dayanamayıp kısa bir mola verdiğimden . J
O kadar yoruldum ki son bir haftada, pazartesi akşamı hepsini geride bırakınca, Altın Kelebek Ödül töreni de olunca evden çıkmadım. Yumuşacık koltuğumdan izledim 39. Altın Kelebek Ödül Töreni'ni.
Bu post’ta da töreninden izlenimlerimi yazmak istedim. İşte 39. Altın Kelebek’in benim hafızamda yer edenleri;


Bu seneki sunucular Yalan Dünya’nın oyuncuları İrem Sak, Öner Erkan ve Sarp Apak’tı. Fesupanallah şarkısını açılış şarkısı olarak düzenlemişler ve bence keyifli bir detay olmuş.  Yalnız aralar için hazırladıkları teaser’lar pek olmamıştı sanki.

İrem Sak, Öner Erkan ve Sarp Apak’ın sunumları bence keyifliydi ve doğaldı. Amatör ruhun güzeldir bir de, tabii bu amatörlük adı altında boş vermişlik değilse ki bence boşvermemişlerdi .

Ama şöyle bir şey de var. Türkiye’de işini çok iyi yapan çok başarılı sunucular var. Ancak ya birilerinin ego duvarına çarpıp görünmüyorlar ya da “popülerite”den yeterince nasiplerini alamamışlar. Bence hem Altın Kelebek’i hem başka ödül törenlerini düzenleyenler o iyi sunucuları da görebilmeli. Zira “gaste” diyen bir Ayşe Arman görmek istemeyen çok sayıda insan da var.


Verilen ödüllere gelince bazı istisnalar hariç çoğu ödül beklenen isimlere gitti. Ancak ödül verenlerin sayısı hayli azdı ki daha çok ve farklı isimler olabilirdi. Bunun da temeli daha iyi bir organizasyondan geçiyor ama işte o konuda hep “ama ama ama”larımız var.

Benim aklımda kalan ödüllerden ilki ise yılın şarkısı ödülünü alan Ajda Pekkan ve Tarkan’ın düeti “Yakar Geçerim”  oldu. Ödülü alırken Tarkan yoktu. Niye olmadığı da çok sorgulanmamalı. Zaten ender katıldığı ödül törenlerine, geçen seneki Tuğba Ekinci hadisesinden sonra katılmaması kesinlikle yadırganmamalı. J

En iyi kadın haber spikeri ödülü de cuk oturmuştu diyebilirim. En en beğendiğim haber spikerlerinin başında gelen Nazlı Tolga mesleğini gerçekten hakkını vererek gerçekleştirenlerden. Güzel ama güzelliği haberin önüne geçmiyor, bu olgunluğu taşıyan kaç spiker kaldı ki…

Hayal kırıklığı yaşadığım ise en iyi güncel kültür sanat programı dalındaki ödül oldu. Yekta Kopan’a gitmesini beklediğim ve öyle olması gerektiğini düşündüğüm ödülün Güneri Cıvaoğlu’na gitmesinin sebebini hala merak ediyorum. İki programa verilen emek benim gözümde çok farklı. Ve benim gözümde ödül de Gece Gündüz’ün.


Bir de bizdeki ödül törenlerindeki bir detay daha var fazlasıyla samimiyetsiz bulduğum. İbrahim Tatlıses, Ajda Pekkan gib isimler sahnede olunca suratlarındaki yapmacık ifadeyle ayakta ve elleri patlarcasına alkışlayan o güruh, genç bir müzisyen, oyuncu ödül alınca ve teşekkür konuşması yapınca anında snob, soğuk bir surat ifadesi takınıyor. İki dakikalık konuşmayı dahi  “seni dinlemem bile lütuf” bakışlarıyla dinliyor.

Bu kadar itici olmak zorunda değiller oysa ki. Hem zaten siz “büyük insanlarsınız” o yüzden kendinize külfet türlü kişiliklerle ömrünüzü geçirmek. İkisinden biri olun, gerçekten daha kolay bundan da emin olun.

Yine bizden bir klasik. Teşekkür konuşması yapacak olan bazı ödül sahipleri (genelde onur ödülü sahipleri ) sazı eline bir alıp bir daha bırakmıyorlar. Sarp Apak, Salim Dündar konuşurken  “Bu ne diyo abi” diye pot kırınca ben de üzüldüm. Ama o kadar uzun konuşmaya ne gerek var.  Konuşma kısa ve öz olunca gerçekten daha şık duruyor.


Ve son olarak bana göre gecedeki şıklara gelecek olursam; bence bu konuda da pek parlak bir manzaramız yok. Şayet kırmızı halı görgüsüzü bir hal var bizim bu tarz törenlerimizde. Abarttıkça abart, yüklendikçe yüklen mantığıyla, ödül törenini dikkat çekmek ve haber olmak için fırsat gören sığ anlayışla, başka türlü bir manzara oluşmuyor, oluşamıyor. Ama yine de göz dolduranlar oluyor.

Erkeklerde aklımda kalan Murat Boz ve mavi takımı oldu ki çok yakışmıştı. Bir de Güneri Cıvaoğlu aklımda. Maalesef.


Kadınlarda ise Gülse Birsel benim gecedeki yıldızımdı. Her anlamda. Şıklık denen şeyin bir bütün olduğunu her zamanki gibi hatırlatırcasına.
Hem muhteşem bir zekaya sahip ol, hem onu farklılığınla ve başarınla ortaya koy, hem yaz ve yazmanın zorluğuna, ciddi bir emek istediğine değin ve beni kalbimden vur J. Bir de oyna, yaratıcılığın sınırlarını zorladıkça zorla. Üstüne o kadar da sempatik olabil ve tüm bunlara rağmen şımarma.


İşte şıklık bence tam olarak böyle bir şey. Sadece kıyafetten değil senden de çok şey taşıyınca ve bunlar harmanlanınca ışıl ışıl ve zarif bir görüntü oluşuyor. Diğer türlü ise ne kadar çabalarsan çabala, maalesef olmuyor.


Devamını Oku

Salı, Haziran 05, 2012

-BEN HALİ | Kısa bir mola

Kısa desem de aslında daha fazlasını istemiyor değilim. Ama kendime bir şeyleri kısaltmayı, hatta bu aralar hep kendimden kısmayı o kadar kabullenmişim ki molanın bile fazlası vicdan azabı oluyor. Bünyemle yapmam gerekenler fena halde çatışmada bu aralar.


Günler uzunca bir zamandır çalışarak geçiyor, gecelerim ve gündüzlerim yer değiştirdi, birbirine karıştı ve bünyem de artık bu duruma isyan ediyor. Yaklaşan tonlarca sınav, mülakat, görüşmeler ve başka sorumluluklar ise isyan duyguma ağzının payını verip, "hadi" diye beni dürtüklüyor.

Bünyem bana kızıyor, babadan miras mükemmeliyetçilik yönüme, 'bir şeyin ya en iyisini yap, ya hiç' mantığıma bezgin bezgin bakıp "huyun kurusun" diyor. Diğer yapılması gerekenler de "e zaten öyle böyle yorulacaksın bari tam emek ver tam yorul, değsin" diye veriyor gazı ve hatmedilmesi gereken kitaplar, yazılması gereken yazılar, takip edilmesi gereken her şey gözünde; uyurken de rüyanda şerit şerit oluveriyor.

Bünyem tatil istiyor, "yaz gelmiş ne yazar, ben iki senedir tatil ne unuttum" diye söyleniyor. Ama bir yandan da yine o meşhur yapılması gerekenler, "tatile enerji her zaman bulunur, şimdi bir süre çalış" diye vicdan taktiğiyle bünyemi mat ediyor.

Tam olarak istediğim... Böyle bir yer.

O bitkin bünye artık kandırılmak istemiyor, telkin sökmüyor. Zamanla rekabetten sıkıldı, benim ona dayattıklarımdan bunaldı. Ama işte napayım benim de nazım yine ona geçiyor. Başka türlü baş edebilsem keşke ama olmuyor. Diğer sorumluluklar "az uyku gerek" diyor, "vaktin en çok bana" diye dayatıyor. Benim de tek kaynağım, tek dayanağım bünyem...

Ama bu aralar artık söz geçiremez hale geldim. Mide ve baş ağrılarıyla, artan stresle sinyal vermeye başladı "benden bu kadar" demesine de ramak kaldı. Kötüsü diğer taraf da hayli katı, hiç ödün vermiyor o yüzden tek umudum zamandan... Çabucak geçebilme gibi bir sihri olan ve istediği zaman üzerimizde bu özelliğini hissettirebilme gibi büyük yeteneğe sahip olan zamandan şu sıralar tek dileğim çabucak ve iyi bir şekilde geçmesi.

Arada kaldım, yardım istiyorum, zamanın da desteğini bekliyorum. Bünyem için de farklı planlarım var ama maalesef şimdi değil. Ne zaman onu da kestiremiyorum, artık bakalım 'zaman' diyorum :) 
O sebeple şimdilik şöyle bir mola veriyorum ona; kısa ama güzel. Ve dinlendirici. Zaten biliyorum, kızsa da bu aralar anlar yine o beni. :)




Devamını Oku