Şu anda bu postu bal peteğinde hallice gözlerle yazıyorum! :o Hafta içi iltihaplanan, yanmaktan alev topuna dönen, ben açmaya çalıştıkça inatla kapanan gözlerim sebebiyle geçen haftaki Eskişehir gezisi yazısına ancak vakit bulabildim.
Eskişehir'i bir hafta sonuna sığdırdığımız için dönüşte pestilim çıkar diye düşünüyordum ama hiç yorulmadan döndüm. Hatta giderilen özlemden dolayı olsa gerek haftaya da gayet iyi başladım! :) Gözler de artık nazar boncuğu olsun :)
Biz Eskişehir'e gider gitmez neler olmuş neler bitmiş görelim istedik ve ilk iş bir çevre yoklaması yaptık. Sonrasında ise güzel bir kahvaltının peşindeydik. Kahvaltı için de Havelka'yı seçtik. Üniversite caddesinde hemen Espark'ın yanında yer alan Havelka akşam oturması için çok keyifli; kahvaltı için de öyledir diye düşünmüştük. Ancak Ege'nin mükemmel ve çok çeşitli kahvaltılarına alışkın biri olarak bence kahvaltısı çok zengin değildi. Tabii sigara böreklerini saymazsak! Börekler hararetle tavsiye edilir, bayıldık!
Ben mezun olduğumdan bu yana yani iki senedir gitmiyordum Eskişehir'e. İki yıldan bu yana değişen şeyler vardı, hiç değişmeyen şeyler vardı. Mesela gondolların tur attığı, iki yanından akın akın insanların aktığı, etrafındaki kafelerin cıvıl cıvıl yaptığı meşhur Porsuk Nehri; hiç değişmemiş. Hala çok güzel!
Ellerimde torbalar :) Eskişehir'e gitmişken Espark'a uğramamak olmazdı. Nedendir bilmem sevdiğim markaların Espark'taki mağazaları hep daha çok çeşit barındırıyor. Fiyatlar da öğrenci kenti olduğu için sanırım daha uygun oluyor. O yüzden birkaç parça bi'şey kaptım :)
Madem geldik, vaktimiz de kısıtlı olabildiğince yer görmek için neredeyse her yere yürüdük. Zaten Eskişehir demek bence yürümek demek. Saat kaç olursa olsun korkmadan, adım başı her sokakta öğrenci görerek yürümek... Genç şehir havası solumak meğer ne güzelmiş. Uzağında kalınca daha iyi anlıyor insan!
Madem yürüyoruz güç toplamak lazım, enerji toplamak lazım diye yürüyüşlerimize lezzetli molalar verdik. Ve en sağdaki künefe; aklım hala onda! Benim gibi künefe sevmez birine bile künefeyi sevdirdi. Atatürk Bulvarı'nda yer alan Amcabey bu işin piriymiş de haberim yokmuş. Künefe seviyorsanız mutlaka deneyin derim! :)
Çiböreği de pek tabii ihmal etmedik. :) Ben Eskişehir'de yıllarca Papağan'ın üzerine çibörek yapan yer göremedim. Bu yüzden gittiğinizde yemek isterseniz adresiniz kesinlikle Papağan olsun. Siparişiniz gelene kadar da duvarındaki ünlü isimlere göz atarsınız :)
Son tasarımıyla inanılmaz güzelleşen Acıktım Eskişehir'e giderseniz bence mutlaka uğramanız gereken yerlerden olmuş. Doktorlar Caddesi'nde yer alıyor ve ev sıcaklığını aratmıyor. Biz de neredeyse göbek bağımızın bir kesildiği ve 25 yıldan bu yana hep en yakınlarımdan olan Özlem'le Acıktım'da buluştuk.
Annelerimizin hamileliklerinden bu yana süren dostluğumuzda hayat bize bir jest yaptı ve bizi aynı üniversitede buluşturdu. Bu yüzden Eskişehir demek benim için biraz da en güzel çocukluk hatıram Özlem'im demek. Hasret giderdik, iyi geldi. :)
Bir hasret gidermece de kaldığım yurdun yanındaki parkta oldu. Ve içim de en çok burada bir garip oldu. Az şarkılar söyleyip, az şey yaşamadık o parkta. O gün sessizdi. O halini görünce içime hüzün çöktükçe çöktü. Neyse ki imdadıma bu tahterevalli yetişiverdi. :)
Öncelikle bu fotoğrafta güzelliğini gölgelediysem eğer Haller Gençlik Merkezi beni affetsin! :o Zira kendisi Eskişehir'in en eski ve en güzel yapılarındandır.
Sonrasında ise duvardaki fotoğrafta gördüğünüz Yılmaz Büyükerşen... Onu tanımayan var mıdır bilmiyorum ama bence olmamalı. Çünkü kendisi sadece Eskişehir'in değil Türkiye'nin başına gelen en güzel şeylerden biri. Bir şehre bir akademisyenin, bir sanatçının, bir entelektüelin, ruhu her daim genç ve dinamik
birinin eli değince nasıl farklı olunuyor, nasıl marka olunuyor bunu gösteren genç dostu
mükemmel bir insan kendisi.
Eskişehir'e gidince İzmir'de yaşayan biri olarak kıskanmadan edemedim. Yıllardır dikili taşı olmayan ve her şeye bir sürü bahanesi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi de umarım bu bahaneyle sesimi duyar. Başarılı olmak isteyene fırsat çok, istemeyene bahane çok. Örnek istiyorsanız da, alın size başarı hikayesi. Hem de hiç uzağınızda değil.
Son olarak da dönüş yolundan bir kare. Bir sonraki post'a dair ise bir ipucu; sonraki post'un konusu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi.
Takipte kalın! :) Herkese sevgiler ve mutlu hafta sonları! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder